Evlilik neden bu kadar zor? İkili ilişkilerin zorluğuna eklenen rahatlık hissi ve kaybetme korkusunun olmaması durumu iyice karışık hale getiriyor. Kadınlar ve erkeklerin birbirinden bilimsel olarak kanıtlanan farklılıkları da cabası… Bana kalırsa bu farklılıkları yanlış kullanıyoruz, bir arada çok güçlü olabilecekken bir arada birbirimizi zayıflatmaya çalışıyoruz…
Biraz hormonal boyutunu anlamaya çalışalım işin; Östrojen: yani kadınlarda ağırlıklı olarak bulunan hormonun bundan 100 yıl önce duygu-durum ile ve psikiatrik hastalıklarla ilişkisi araştırılmaya başlanmış. Bir ay boyunca yüksek dalgalanmalar gösteren hormon kadınlarda da değişken duygu durumlarına neden olabiliyor. Fazlalığı mutluluk verirken, mutluluk hormonlarını salgılattırıp stres hormonlarını azaltırken dalgalanmaları ciddi değişimlere neden olabiliyor. Beynin duygusal değerlendirme yapan bölümü çeşitli dönemlerde aşırı şekilde uyarılır. Değişken davranışlar, duygu kodlaması ve yüz ifadelerinin tekrarlayıcı tanınması gibi işlevler görür beyinde. Östrojen duygusal uyarılmayı etkileyebilir ve duygusal durumların yoğunluğunu aşırı miktarda arttırılabilir. Yine bu hormondaki dalgalanmalar düşünmeden karar vermeye neden olabiliyor… düşünme ve algı yetilerini dönem dönem etkileyebiliyor… ve bu nedenle her ayın her gününde sırf bu hormon ve onlarcası daha birleşip kadının duygu durumunu, öz güvenini ve başkaları ile iletişimini değişkenleştirebiliyor... Östrojen ve beyin üzerindeki etkileri henüz karanlıkta olan bir konu ve çok fazla bilinmeyen ile karşı karşıyayız. Fakat bilinenler bile durumun ne kadar karışık!!! ve imkansız olduğunu göstermektedir. Ne mi imkansız?? Farklı çalışan bir beyni anlamaya çalışmak…
Testosteron: Elbette etkileri tamamen aydınlatılmaktan çok uzakta olsa bazı özellikleri şunlardır:
- testosteron anksiyeteyi azaltır bu nedenle erkeklerde anksiyete daha azdır
- Östrojen gibi azlığı depresyona neden olur
- beyindeki etkileri agresyon, dominasyon ve yarışma dürtüsü ve yüksek özgüvene neden olur
- Erkeklerde görsel ve uzaysal hafıza güçlüyken kadınlarda sözel hafıza ön plandadır
Bu iki hormon her iki cinsiyette bulunmakla beraber ağırlıklı olarak her birine özeldir. Bu ciddi bir sorun bence. Hele bu iki beyni bir araya getirmeye çalışmak da öyle…
Aslında imkansız değil.. Birbiri ile yarışmak için değil bütünleşmek için yaratılmış bu iki beyin uzun zamandır ciddi bir yarış haline girmiş durumdalar… Bence sorun burda. Bunu da şöyle özetleyebilirim sanırım:
"Sevmeyi sana öğretmeyi çok istiyorum. Çünkü sevgiyi öğrendiğin an, bir kadının saf ve gerçek sevgisine kendini açmayı öğrendiğin zaman arayışın sona erecek bence. Senin için ikili ilişkileri yürütememene neden olan iki şey fazla gelişmiş erkek egon ve karşındakinin seninle yarıştığını düşünmen veya senin yarışıyor olman. Egon ile başlayacak olursak tahmin ediyorum ki otuzlu yaşlarındaki çekilmez konumunda değil artık. Yaş ile bu hastalığı biraz törpülemiş olduğunu düşünüyorum. Ara sıra cozutmaların da kalkarsa şimdiki halinle seni seksi ve çekici kılan bir faktör haline gelebilir. Fakat bu yarışma halin ancak sevgi öğrendiğin zaman kalkacak. Neden mi? Erkek-kadın ilişkinin en güzel kısmıdır bu, yarış yoktur. Ying-yang gibidir, iki taraf birbirini tamamlar. Neden kadınlar birbirini çekemez? Çünkü kendi aralarında yarış halindedirler ama bak o yarışan kadınlara çevredeki erkeklerle gayet iyi anlaşıyorlar. Hele ki sevgili ilişkisinde bu daha da belirgindir. Mesela senin bir başarın olduğu zaman bu benim için büyük bir gurur kaynağıdır, erkeğim böyle yaptı diye övünür mutlu olur gurur duyarım. Erkek ve kadınların zıt özellikleri ile artı ve eksileri de birbirini dengelediği için iki taraf da bilir farklı olduklarını. Bu çok basit bir yaşam kuralı. Mutlaka anlamadığım ve bilmediğim çok şey var. Ama benim bildiğim senin şu an ki halin. Sende gördüklerim bunlar. Anladığım bu.”
Bu yarış hali evliliği öldürüyor. Gereksiz hırs ve egolar nedeniyle kadın erkekleşmeye erkek de içine kapanmaya başladıkça yarış başlıyor ve evlilik bitiyor…
Otuz yaşımdan sonra duygusal olduğumu farkettin. Daha doğrusu bu etiketi kendime yapıştırma nedeni buldum. Çizgi film izlerken bile duygulanıp ağlayabilen ben kendimi duygusallık konusunda farklı görmüyordum. Herkeste olan bir nitelik olarak değerlendiriyordum. Kimseden farklı olmadığımı düşündüğüm için hayat boyu duygusallık konusunda sıkıntı yaşadım. Çünkü hiçbir zaman karşı taraf aynı şekilde yaklaşmadı olaylara, çünkü herkes farklıydı. Küçük yaşlardan beri kendini empati ve analiz konusunda takdir eden ben bu konuda zayıf kalmışım. Karşımdakine öyle beklentiler yüklüyor olmalıyım ki herkesi farklı yapan ayrımları ve nedenlerini gözden kaçırıyorum.
Galiba otuz yaşımdan sonra kadın ve erkeğin farklarını tam olarak kavrayabildim. Bildiğimi sanırdım bununla ilgili yazılar yazardım ama aslında hiç kavrayamamışım. Çünkü sabırsız ve anlayışsız olduğum tek insan grubu hayatımdaki insan idi. Erkekleri anlayamaya çalışmamışım aslında hiç, sadece eleştirmişim. Ama sadece ben değil, insanoğlu yapıyor bunu. Aşkta bile barış ön planda olmazsa huzur olmaz. Birbiriyle ile bütünleşip dünyayı yaşanılır hale getirmek için var olan kadın ve erkek farklılıklarını benimseyip güzelliklerini yaşamaz ise dünyada da savaşlar asla bitmez, evlilikler de asla yürümez.
Bana sevdiğim her şeyi yeniden yapma gücünü vermiş olan beni tamamlayan adam, teşekkür ederim.
Sosyal Ağlarda Paylaşın
Share on Tumblr
Facebook Yorumları
Yorumlar (0)
Henüz hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!