Yazılar

Tepe

Çocuk ruhu veya olgunlaşmamış erişkin ruhu sadece ister; imkansız-zararlı-mantıksız olduğunu bilse bile elde etmek için çaba sarfeder son noktaya kadar direnir. İnsanın ne zaman ki ruhu olgunlaşır kendini geliştirir o zaman sese dökmek istediklerini sessizce yaşar dile getirmez. Olanaksızlığın dile gelmesindeki zararı farkeder. Bu olgunluk mu, bezginlik mi yoksa umudu yitirmek mi bilemiyorum. Azim gereksiz ısrar demek değildir onu biliyorum ve susuyorum… iki tarafı olabildiğince dik yokuş olan bir tepede buluştular. Tepeden karşısı denizdi, ışıktı; denize dökülen ışıklar dudaklardan dökülemeyen ifadelerle oturdular. Zekaları aynı frekansta titreşen iki insan olarak anlaşmakta zorluk çekmiyorlardı, farklı dünyalardan gelmelerine rağmen üstelik! Şimdi anlatacaklarım herkese uymaz, genel geçer bir çıkarım değil, farklı kıtalarda ve dünyalarda büyümüş olsalar da bu ruhu taşıyan insanlar anlayabilir ancak. Bu ruhun taşıyıcıları (genelde ateş burcu olurlar) sürekli her şeyi kontrol altında tutmak ister, sorumluluğu yönetimi asla elden bırakmaz, asla fire vermez, geç kalmaz, hata yapmaz. Bu yükle yaşamak kolay değildir, her zaman sağlam olmak zorunda hissetmek, kendini asla bırakamamak insanı hızla tüketir. Bu ruhun taşıyıcısı olan canlı türleri de teslim olabilmek ister gizlice. İki kişi tepede farklı şeylere teslim olmuş ruhları ile oturdu. Kadın; iki ayrı insanın tüm maddi öğelerden sıyrılıp oluşturduğu aşk sentezine teslim olmuş iken adam daha büyük aynı ölçüde görünmez ve aynı zamanda görülebilen diğer senteze teslimdi. Diğer sentez bütün halindeki yaratılış ve her yönünü içeriyordu. İkisi de teslim olduklarına karşı beklentisizlerdi. İkisi de zorunluluk duymadan ya da kazanç sağlamak istemeden o ilişkiyi besliyordu. O kutsaldı, tekti, hesapsızcaydı ve kendilerini tamamen verebilecekleri yegane yer idi. Aralarındaki tek fark kadının tapınağının aracı insan idi, ve insan demek değer bilmezlik demek idi. Fakat zorlukları eşit dereceydi, güle ulaşmaya çalışan erkek kimi zaman kendi çelişkilerinin içinden çıkamıyordu. Aşka insan faktörünün taşıyamayacağı bir anlam yükleyen kadın bunu kaldıramayan aşkın içinden çıkamıyordu. Aynı eksende zıt yönlerde yürüyorlardı ama sonunda ulaşacakları nokta aynı idi. Kadın erkeği o akşama kadar çözmemişti, çözme gereği duymamıştı, istememişti. O akşam o tepede aynaya bakmıştı, belki desenliydi ama aynaydı. Gelip geçici bir histi bu mutlaka,çünkü biraz sonra birbirlerine arkalarını dönüp tepelerinden aşağı inip gideceklerdi. Ne tepe kalacaktı, ne ışık ne deniz ne de ayna.

Sosyal Ağlarda Paylaşın

Share on Tumblr

Facebook Yorumları


Yorumlar (0)

Henüz hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!

Yorum Yapın