Matriksin şifresi
Dünya’nın son kullanım tarihi sanki, yaklaştı… Bu zamana kadar geldiğim yola bakıyorum; hayatım çok farklı olacak sanıyordum ben, ben farklı bir insan olurum sanıyordum… Ne hayatım ne de ben beklediğim gibi çıkmadı… Umduğumdan çok daha farklı noktalara gelmiş hissediyorum kendimi. Hep kurallara uygun yaşayıp varoluş sorgulamasını bastırmaya çalıştım.
Dünya kötülerin kararları ile şekillenen bir yansılama mı? Kötü insanları biz mi üretiyoruz? İnsanlık ilk ortaya çıktığında yani homo türünün ilk temsilcisi olan homo habilis ile başlayan ve beynin büyümesi belki de vicdan ve ruhun da dahil edilmesi ile ilerleyen evrim sürecinde insan homosapiens halini aldı. Belki de aramızda beyni daha az gelişmişlikte sabitlenmiş ruh ve vicdan dahil edilmemiş türler geziyor. Kötülüklerin kaynağı biraz da buradan mı geliyor?
Yoksa bunların hepsi “insanın insan için kurduğu düzen”in yansılamaları mı?
Koyduğumuz kanunlarla, uydurduğumuz kurallarla, getirdiğimiz yönetim biçimleri ve hayata değil ölüme değer verişimizle kötülük yapmaya yatkın varlıkları biz mi ürettik?
Benim yolum belliydi, ben doktor olacaktım. Neden mi? İnsanlara yardım etmek istiyordum. Insanın çocukken bildiği dünyada da şifacı, sağlıkçıydı, doktordu… Ben de doktor olmaya karar verdim. Taş kafam ve istikrarım sayesinde o yolda da ilerledim. Meslek hayatıma başladıktan sonra hep elimi taşın altına koydum, yapmam gerekenden fazlasını yapmaya çalıştım, yardım etmeye çalıştım… Fakat zaman geçtikçe tıbbın aslında pozitif bir bilim olmadığını, yoruma açık bir sanat dalı olduğunu çözdüm. Oysa çalıştığım yerde ortamda ve hatta dünyada yoruma yer yoktu. Zeka seviyeleri bizimkine eş değer, bilgi birikim v.s çok farklı olmayan insanların zamanında yayınladığı çalışmalar tıbbın seyrini değiştirdi. O çalışmalar doğru muydu? Bence bir çoğu değildi. Tıp da dünyadaki her kural koyan esaret sistemi gibi (politika, toplum, din) işine gelen ve bundan çıkar sağlayan varlıkların veya kişilerin şekillendi zamanla. Tıbbın ne kadar yarar sağladığı konusunda endişelerim var maalesef. Bu kadar aşkla başladığım bir işe devam etmek istememe nedenim de budur. Sağlığın para ile ölçülmemesi gerektiğine de inandığım için anladım ki “en kutsal meslek” de bir yanılsama haline gelmiş. Bir ilüzyon, matriksin bir parçası, insanın insana kurduğu ve dayattığı düzenin bir yansıması… Buna çok somut bir örnek ise Mandela etkisidir. Mandela etkisi birçok insanın geçmişte yaşanan bir olay ile ilgili aynı hatalı bilgiye sahip olması durumudur. Tıpta pskiatri alanında bu durum “Konfabulasyon” olarak tanımlanmış ve DSM IV tanı kitapçığında yer almıştır. Fakat şimdiki sayısız örnekler ve toplumsal hafıza sayesinde biliyoruz ki (ya da bir grup bunun farkında diyelim) bu sadece zihinsel bir bozukluk değil. Bir takım bilgilerin değiştirildiği ya da bu durumu yaşayan kişilerin paralel bir zaman diliminden farklı hafızalara sahip olduğu düşünülüyor. Eğer bilgiler değiştiriliyorsa; neden ve ne için? Tıp bilimi de bu boşluğu kapatmak için hastalık mı uyduruyor? Yoksa tıp açıklayamadığı her şeyde yaptığı gibi sendrom mu uyduruyor?? Sağlık sistemi insanlara yardım etmek için bir var yoksa sağlık da bir çeşit popülizm haline gelmiş durumda mıdır? Ben bankacı da değilim politikacı da; ben şifacıyım!!! Şifa veremediğin düzende ise görevi başkalarına devretmek daha mantıklı geliyor.
Peki ya aşk? İkili ilişkiler?? Hiçbir zaman aile kurma hayalleri kuran biri olmadım. Hep meslek odaklı ilerledim. Aile kısmına karşı değildim ama evrene özel bir istek de göndermedim. Kaç kere sevdiysem, aşkı denediysem başarısız oldum. Gereğinden fazla verdim belki ve alma-verme dengesindeki bozukluk hayatımdaki enerjilerin hepsini bozdu, bilemiyorum. Sebep her ne ise aşk konusunda yolumu hep kaybettim. Şimdi düşünüyorum da bu “normallik” yanılsamasına çok da kolayca kapılıp gidebilirdim. İş hayatına, aile hayatının koşturmasına kolayca kapılabilir ve varoluş sorgulamasına hiç girmeyip çevremde olup biten tuhaflıkları hiç fark etmeyebilirdim.
Ben hayatımın böyle olacağını hiç düşünmezdim. Başarılı bir şifacı olacak, yardım edecek hayatın düzenine kaynaşıp gidecektim. Çok sevdiğim şeylerden uzaklaşmak ve ne kadar anlamsız ve yanlış olduklarını fark ettiğim bu noktaya beni beklemediğim zorluklarım getirdi. Belki de benim yomlu, hep buydu. Buraya varabilmek için mutsuzluk hep beni bulmaya çalışmış. Çünkü ben her koşulda mutlu olabilen bir insandım. Daha kolay bir hayatım olmuş olsaydı o mutluluğa tutunur ve asla bırakmazdım… Cehaletin bir sonucu dahi olsa!
Yaşadığım her şey beni fiziksel dünyadan uzaklaştırıp, insanın insan için kurduğu düzenden sıyrılabileceğimi anlamam içindi.
Benim yolum ne aşk, ne ilim ne de normallik imiş…
Açıkçası bir çıkar yol bulamıyorum. Ne düşüncelerime engel olabiliyorum ne de tam anlam verebiliyorum. Dünyadaki bastırıcı, kötüleştirici, ruhsuzlaştırıcı, iç boşaltıcı her düzeni düşünüyorum; anlam veremiyorum. Para bir enerji birimi, biliyorum. Paranın enerjisinin bir etkisi var mutlaka fakat hep görüyorum ki onun da hükmü olumsuzca olmuş. Dünyada yaşayan her canlıya yer ve yiyecek varken yokluk ve açlık yaratmışız. Kendimizi en üstün canlı sayıp kibirimizden geçilemez hale gelmişiz ve bu kibirimizin haklı dayanağı olarak Tanrı’yı bahane etmişiz. İnsanlığın ilerlemesindeki bütün gelişmeleri ise bu düzenin ve sömürünün devamı için kullanmışız. Deli gibi gelişen teknolojileri diğer canlılara eziyet etmemek için kullanmamışız. Dünyanın düzeni ölüm olmuş. Besin kaynağımız ölüm, toprak savaşımız ve bu nedenle toprağımız ölüm ve insanın insan için kurduğu bu düzenin ana yapısı ölüm. Tetikçisi ise korku… Ölüm korkusu başta olmak üzere korkuyla dönen bir gezegene dönmüşüz. Bu zaman akışında… bu paralel evrende… bu varoluşta… bu galakside… Bir zamanlar ve sürekli durmadan.
Facebook Yorumları
Yorumlar (1)
Muhteşemsin!
21.01.2017 01:26So proud to call you my sister!
Bu kaotik yeni dünya'da yapabileceğimiz tek etkili şey ise dimdik denge'de durarak, dışarıya bakmadan içimize dönup kalplerimizdeki o özgür ruh'a kulak vererek yaşamak, yaşarayrak baskalarına örnek olmaktır. Enerjisini dışarıdan, insanlardan, paradan, fikirlerden, inançlardan çeken değil, kendi içindeki enerjisini üretrebilene evrenler bile çarpışsa bir şey olmaz. Were good to go!
Dna'nın içersinde seni Yeliz yapan şeylerin tamam kodlanmış durumda, bunun içersinde yuzlerce, binlerce ömür, bu ömürlerin, atalarım hayatınların yaşadığı onemli her şey, her anı her bilgi genlerin içersinde bir tohum gibi yatiyor. Kalbini dinle derler ya, işte o kalbinde binlerce .ömür yaşamaış ataların da nabzı atiyor. Her şey içimizde, yalnız oldugumuzu sandıgımızda bile, yardımımıza koşacak kökenlerimiz atalarımız analarımız babalarımız var. As within, so without.
Never succumb to fear and despair, you are a magnificent multi-dimensional being with a supernova for a heart!
I love you
<3