Kategori - Genel

Aynı mı? Farklı...

Ben hayatımın büyük bölümünde insanları aynı zannettim. Bu hem naiflik idi, hem de ben merkezcilik. Aynı olmadığımızı hissettiğim her an ben merkezimle davranışlarını kendi doğrularıma oturtmaya çalıştım. Uymayınca da varoluşumdaki derin empati ve özeleştiri yeteneği ile kendimi yanlış, onları doğru gördüm. Aslında durumun farklı olmak olduğunu komik bir şekilde çok zor çözdüm. Komikliklerim çoktur.

Mesela ben hep duygularımı ve düşüncelerimi belli etmenin doğru olduğuna inandım hatta üzerinde düşünmedim içimden geliyorsa, dışıma da çıkmalıydı. Karanlıkta kalmayı sevmediğim için kimseyi karanlıkta bırakmak istemedim. Göremedim ki karanlıkta bırakanlar o gizemi istedi. Kendileri farklı olduğu için karanlıkta bıraktılar. Oysa ben hep bilmek istediğim, bilmemenin en kötü haberden daha kötü olduğunu düşündüm. Başkalarına da bunu uyguladım. Biraz yanıldım. Etrafa dağıttığım net bilgiler bana geri dönmeyince tahmin yürütmek zorunda kaldım. Yine komikliğim saolsun bu tahminler hep en iyimser en iyi niyetli tahminler oldu. Bir kez daha yanıldım.

Mesela ben düşündüğüm yaptığım her şeyi analiz ettim. Niye yaptım, egom muydu beni yönlendiren yoksa içimdeki gerçeklik miydi? Bunları düşündüm. Birilerini kırdığım zaman gecelerce uykusuz kaldım çoğu zaman gereksiz yere geri adım attım. Çünkü madem ki biz aynıydık ve onlar haksız değildi, mutlaka ben olmalıydım!?? Gönül almanın öfkeyle yaşamaktan daha huzurlu olacağını hissettim,  kin beslemedim. Karşımdaki de öyle yaptı sandım, öyle ya biz aynıydık… Mesela ben aşk dünyasında gizemli, peşinden koşulan kadın olamadım. Aşkta mantığın, statejinin yeri yoktu, karşımdaki de bunu yapacaktı ve böyle olduğum için beni takdir edecekti. Hahahaha.. Ne komik kızmışım ben. Gönül işlerinde o kıvılcım ya ilk görüşte vardı, ya da yoktu. Olmayanı oldurmaya çalışıp çıkar elde etmek, yalnızlıktan uzaklaşmak aklıma bile gelmedi. Olduğu zamanda kaybetmemek için çaba sarfetmek… ilk görüşte aşk olur mu dediklerinde, ikinci görüşte aşk olur mu dedim? Buna ilk tanışma demek daha doğru olur elbette. Bana öyle geldi ki  ikinci görüşte aşk diye bir şey yoktur. o olsa olsa mantıktır. Olmasını istediğin insanı karşındakine uyarlamaya veya karşındakini kalıplarına uyarlamaya çalışmaktır. Yine hata ettim;

Baktın ki karşında hissettiğin duygunun tercümesi yok, çekip gitmektir doğru olan. Artık bunu yapabilecek olgunluktayım en azından. Şunu da biliyorum artık en yalnız anım bile karanlıkta olduğum, kendimi yitirdiğim içimden geldiği gibi davranamadığım durumdan çok daha iyidir.

Kendimi ben herkesle aynı zannettim, bu yüzden farklı olmanın güzelliğini gözden kaçırdım ama en azından her an düşünüyorum, her an kendimle beni olduğum gibi görebilenlerle daha iyiyim.




Güç-Narsizm ve Zeytinyağ

Benim kadar sabırsız bir insanın yazıyı demleye demleye yazması ilginç. Bir fikri geldiğinde üzerine tavuk gibi oturup beklemeyi seviyorum. Belki birkaç gün sonra belki birkaç ay sonra gelen fikir hep ilkini tamamlıyor çünkü, nedense… İşte kasım ayında birkaç fikir demeti sunuyorum şimdi.

Kabul etmek gerekir ki bu dünya güç çatışmasının olduğu bir yer. Yaşamımızın geçirdiği evrimde gücün en büyük kaynaklarından biri para… Zaman içinde gücü pekiştiren ve temsil eden araçlar değişse de gücün peşinde olma durumu ve gücün hükmediciliği değişmiyor.

Bu garip bir durum; bazı insanlar gücün egemenliğinden bağımsız –hatta habersiz- yaşıyor, saltanatını kabul etmek şöyle dursun çoğu zaman farkında bile olmuyor. Bu insanlar kullanılabiliyor, aptal yerine konabiliyor. Bazı insankar güçlü olsa da gücünü gösterebileceği bir alanda var olsa da güçsüz olarak algılanabiliyor. Çünkü kibarlığını bozmuyor. Çünkü özür dilemeyi biliyor. Çünkü unutuyor. Çünkü kin tutmuyor.

Bu güç savaşları testosterongillerde biraz daha ön planda… Genelleme yapmayı istemeden bu duruma dikkat çekmek istiyorum. Hem biyolojik etkiler hem günümüzde güç konumuna daha yakın olmaları nedeniyle bu durum söz konusu. Bence bazı erkeklerde sıklıkla rastladığımız “zeytinyağımsı özellikler” bu durumun bir sonucu. Bu da beni düşündürüyor; güç ve zeytinyağ gibi üste çıkma arasında doğru orantı mı bulunuyor? Bu durum erkeklerde daha bu çok görülüyor??

Yine gücün getirdiği yan etkilerden biri de narsistik özellikler barındırma durumudur. Narkissos suda kendi yansımasına aşık olmuş ve bu patolojik durumun isim vereni olmuştur. Narsistler kendileri ne kadar farklı ve özel olduklarını bilirler ve bunu herkesin görmesi için çok çok çok çalışırlar. Hırsları tamdır, risk almasını bilirler, liderlik vasıfları ön plandadır. Çevrelerindeki birçok insanı empati yoklukları ile ezerken kendileri hızla güçlenir. Yani güç… testosteron… zeytinyağ… narsizm… J

Bu insanlar; içgörüsüz, eleştiriye kapalı, rahatlıkla çevrelerindekilerden faydalanan, kendini aşırı önemseyen, üstün gören ve gösteren sürekli beğenilme isteği içinde olan ve sürekli bencil hedefler peşinde koşan varlıklar, maalesef dünyamızdaki güç konumlarının çoğunda yer almakta… İşte bundan ötürü umut çok ama çok azalmakta…


Evrim

İnsan yavrusu dünyaya geldikten sonra olgunlaşmasını ve gelişimini en geç tamamlayan canlı türüdür. Bu süreç içerisinde acizlik seviyesi en yüksek olan bu aşamayı geçmek için ise başkalarına muhtaç olan canlıdır. Yetişkinleşen insan bir bakıma “nitelikli” hale gelir. Kaliteli yaşamak için acizliği devam etse de tek başına hayatta kalma yetisini kazanır. Nitelikli; bir şeyi yapabilme niteliğini ve ustalığını kazanmış olan, kalifiye anlamına gelir. Gerçekte öyle olmuyor ama… sizce de öyle değil mi? Yetişkinler olarak nitelikli birer çocuk haline gelmiyoruz. Kaybettiklerimiz kazandığımızdan çok daha fazla. Bunun suçlusu kim? Evrimin organikliğinin içine eden insan türü elbette… Insan hayatının evriminin bugün geldiği noktada çok zavallıyız. Zaten çocukken sahip olduğumuz mutluluk, huzur, neşe ve merakı elde edebilmek sürekli çalışıp kaybettiğimiz özelliklere ulaşmaya çalışıyoruz. Oysa yarattığımız bu çarpık düzende otuzlu yaşlara gelene kadar bizi çocuk yapan her şeyi yitirip yeni baştan arayışa giriyoruz. Onlar bizde vardı. Biz mutluyduk, neşeliydik. Müzik çaldığında çıldırasıya eğlenmek için alkole ihtiyacımız yoktu. İçimizden gelenleri söyleyip yaşamak için terapiye ihtiyacımız yoktu. Dünyayı güzel hale getirmek için öldürmemize gerek yoktu. Bizi bu hale getiren öngörü ve içgörü yoksunluğumuz oldu. Kaybettiklerimizin de “kazanç” olduğuna toplu halde inandık. İnandığımız için de gerçek yaptık.


Hiçbir yer

Konu yaşamak istememek değil… Tersine aslında… Konu bu dünyada bu düzende bu sistemde yaşamak istememek…  Böyle bir halde hiçbir yerde olmamak güzel bir konum olmalı.  Birçok din, felsefe ve/veya hayat görüşünün ulaşmak istediği noktanın özeti bu belki de. Hiçbir yerde hem hiçlik var hem de kaynakla birlik. Hem tamamen kendinlesin hem de tamamen boşlukta. Hiçbir ihtiyacın yok, hiçbir filtren yok, hiçbir arzuya bağımlı değilsin. Yaşamın anlamsızlığı değil anlamı hiçlikte bence. Hele o hiçliğe arada ziyaret edip geri gelebilenler anlamlı gibi görünen yaşam karmaşasına belki daha kolay katlanabilirler. Belki astral seyahat, belki meditasyon, belki  de dua ile…

Arada bir kaçıp bu hiçlikte tatil yapabilmenin peşindeyim.

Yoksa beni kim inandırabilir gitgide yükselen binaların-avmlerin-plastiğin gerekliliğine?? Kuralsız- düzensiz toplumlar kuramayışımızın sebebinin DNA’mıza işlenmiş medeniyetsizliğimiz olduğunu bilerek insanoğlunun kibrine nasıl katlanabilirim?

Muhteşem bir “sihir” olarak gördüğüm bilimin sadece ve sadece var olan her canlıya eziyet ve cinayet amacında olduğunu nasıl görmeyebilirim?

Var olmamın “iyi” bir şey olduğunu, yaşayarak insanlık olarak iyi bir şey yaptığımızı ruhen ve zihnen kim kanıtlayabilir…

Belki de “hiçbir yerde” bu soruların cevabı vardır. Bir gün hepimizin olacağı yerde.   


Felsefe...

 "Cogito ergo sum" “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Rene’ Descartes’in ünlü sözü, felsefi yorumu; “Duyularımız bazen bizi aldattığına göre, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını farzetmeliyim.

Burada sobanın karşısında oturduğumu nasıl bilebilirim. Bundan emin olamam. Rüya ya da hayal görüyor olabilirim. Ya da muzip bir şeytan benimle oyun oynuyor olabilir. Kuşku duymayacağım tek şey, bir şey düşünüyor olmam. Rüya gördüğümü, benimle alay edildiğini ya da bir bedenim olmadığını düşünsem bile bu böyle. İşte buldum! Düşünüyorum, öyleyse varım!”