Popüler Yazılar

Tepe

Çocuk ruhu veya olgunlaşmamış erişkin ruhu sadece ister; imkansız-zararlı-mantıksız olduğunu bilse bile elde etmek için çaba sarfeder son noktaya kadar direnir. İnsanın ne zaman ki ruhu olgunlaşır kendini geliştirir o zaman sese dökmek istediklerini sessizce yaşar dile getirmez. Olanaksızlığın dile gelmesindeki zararı farkeder. Bu olgunluk mu, bezginlik mi yoksa umudu yitirmek mi bilemiyorum. Azim gereksiz ısrar demek değildir onu biliyorum ve susuyorum… 


Cazimi

http://www.astrolojiakademisi.com/index.php/yazilar/guncel-gokyuzu/60-gercek-bir-cazimi-ye-hazir-misiniz

"Bu yüzden nacizane tavsiyem: Eğer bir hedefiniz varsa net ve açık davranın, bir plana göre düzgün bir şekilde hareket edin, hatalı olabilecek hareketlerden kaçının ve çok iyi karar verin, tekrar tekrar düşünün. Enerjinizi toplayın ve hiç bir şeyin daha azına ve basit olana değil, çok daha fazlasına sahip olmayı hedefleyin, hayallerinizi ve ruhunuzu sınırlamayın, büyük tutun. Bu cazimi bunu verebilecek güçte. Kötücül bir enerji kullanmayı hiç düşünmeyin bile: Kötücül enerji cezalandırılacaktır, ektiğinizi biçtirecektir (Mars ile Satürn’e, Neptün ve Jüpiter karesi) ve her şey daha kötü olacaktır, ters gidebilecek her şey daha da ters gidecektir." Astrolog Devrim Dolen


Yazı yazdıran mı makbuldur yoksa iç ferahlatan mı?

Hangisi daha makbuldur; yazılar mı yazdıran yoksa iç rahatlatan mı?

İnsan evrimleşe evrimleşe karmaşık bir varlık haline gelmeyi başarmıştır. Bazen istediklerimiz ve ihtiyacımız olanlarla bilinçaltı benliğimizin ihtiyaçları uyum göstermez. Mesela bazı ilişkileri düşünün; toksik ilişkileri… Kendimize zararı olduğunu bile bile bırakamadığımız ilişkileri, kaçan kovalanır diyip geçmeyin… Daha derin sebepleri var evrimleşen insan yaratığının göremediğimiz boyutlarında.

Mesela babasız veya kötü bir babayla büyüyen bir kızı düşünün. Ona zarar veren bir ilişkide bile bırakıp gitmekte çok zorlanır. Buna öz güven eksikliği ve o en derinindeki varlığının bile algılayamadığı boşluk neden olur. Güvenlik duygusunu ararken en güvenemediğine saplanıp kalır. Çünkü hem güvenmek ister hem de karşısındakini sürekli imtihan eder. Onun da gideceğini ona da güvenemeyeceğini kanıtlamak ister adeta. Hayal kırıklığına bir kez daha uğramamak için. Aslında birlikte olmak istemediği birine de bağlanabilir. Görüşmek istemediği halde terk edilme korkusu nedeniyle kendisini karşısındakine bağlayabilir. Ama her an, hem –aslında istemediği için- hem de daima ani bir sınav sürprizi ile öğrencilerini şaşırtmak isteyen bir öğretmen gibi tetikte bekler. Bazen de birlikte olmak isteyebileceği ihtiyaçlarına iyi gelebilecek, ona zararlı olmayan biri ile karşılaşır. Yine çok hızlı ilerlemek ister. Kendi özgürlüğünü kısıtlamak istemediği halde o karanlık bilinçaltı bütün zekasını-sağ duyusunu ele geçirir. İstemese de sürekli karşıdan bir şeyler bekler; zaman, şevkat, bağlılık… Gerçekte bunlara henüz hazır olmasa da, bekler. Kendisinde olmayan duyguları var zanneder, varmış gibi gösterir, karşısından bekler. Alamayınca dünyası yıkılır, yıkıldığını belli eder. Yani kısacası kendine kötü gelecek birinde saplanıp kalır, kötü genelde gitmez çünkü minimumu vererek maksimumu alıyordur ve çok da umurunda değildir. İyi gelecek kişiyi de kendi sabote eder, kaçırır ve karşısındaki terkettiğinde “self fulfilling prophecy” yani kendini kanıtlayan kehanet yine kendini gösterir. Kısacası dünya tatlısı minnoş bir kız ona çok iyi gelebilecek bir ilişkiyi rezil eder. Bilinçaltının gizli hükmediciliğinin örnekleri çoğaltılabilir ama kalbime yakın olduğu için bu örneği vermek istedim…

Hani şu yazı yazdıran insanlar var ya; ruhunuzu sürekli tetikte tutan daima adrenalin salgılattıran… Gizemli davranan, karmaşık görünmek isteyen… (bazen de derininde fos olan) Güvenlik sağlamayan, her sınava tabi tutulduklarında her seferinde başarısız olacak ve “ben demiştim” ile egomuzun sağlam  kalmasını sağlayacak fakat kalbimizi paramparça edecek kendini kanıtlayan kehanetler… Onlar yazı için ilhamı sağlar, doğrudur… Fakat o yazı bir türlü kağıda dökülemez çünkü eksiktir hep, emin olma duygusundan yoksundur. İç ferahlatanda da elbette kesinlik yoktur ama en azından açıktır, dürüsttür, nettir; düz olsa da. Bu nedenle yazıyı yazdıran da aslında; odur. İlhamı, fikri, kıvılcımı düşüren başkası olsa da… Tıpkı şimdi olduğu gibi.



Sanatı sevmek

yaratılış, mizaç, kişilik, üflenen ruh ne dersek diyelim çok küçük yaşlardan başlayarak hepimizde var. Bu yüzden farklıyız. Bir çok konuda genellemeler yapılsa da, ırksal cinsiyetçi genellemeler yapılsa da genellemelere uygun değil yapımız. Bu nedenle herkese farklı şeyler iyi gelir. Bazıları derdi olduğunda bıdı bıdı konuşup birilerinden destek alabilir iken bazıları içine kapanır ama depresyona girer yine de onu yaşar, bazıları ise çoook derinlere gömer. küntleşir, tepki vermez, bir şey yokmuş gibi devam etmeye devam eder.. sözde..
Bu yüzden sanatı çok seviyorum. Sanatı sevmek için çok neden var zaten. Her türlü sanat dalı insan "çekilebilir" kılıyor. Verdiğimiz bu kadar zararın arasında doğaya olan saygısızlığımıza rağmen ürettiklerimizle "acaba" dedirttiyor. Acaba insanlık göründüğü kadar kötü değil mi? dedirttiyor. Buna aracı olan da sanatçılar. Bu iyilik algısını tekelinde tutanlar değiller, aracılar. Çünkü her sanat ürününde fersahlarca uzak onlarca binlerce insan kendinden bir paça bulur. Evet der, hissettiğim/düşündüğüm tam olarak da bu der. Sadece diğeri gibi ifade edemez. Bu nedenle sanat göründüğünde de önemlidir. Bazıları için daha da önemlidir. Yaşamak zor değil mi arkadaşlar? Zorlanmayan var mı? Varsa sırrı nedir? Bazılarımız doğuştan yeteneklidir bazılarımız yolculuk sırasında evrilir de bu başarıya ulaşır ama bazılarımız hayatın yükünü paylaşmayı hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyiz. Bu yükü bazen tek de taşımak istemeyiz, artık üzülmemek isteriz. Artık ağlamamak isteriz. Bu nedenle gömeriz. Üstünü örteriz, görmezden geliriz. Biliriz ki bir gün bir yerden belki de çok ağır şekilde çıkacaktır ama insanızdır ve elimizden bu kadar gelir. Bu anlarımızda bile, en karanlık ruh durumlarımızda sanat ve yancıları bizi yalnız bırakmaz. Bir film izleriz, bir kitap okuruz, bir resime bakarız ve ağlarız. Ne için ağladığımızı bilmeden ve aslında bilerek... Sanat biraz olsun yükümüzü hafifletir, yolumuza kaldığımız yerden devam edemesek de bataklığa gömülmemize engel olur. Sanat güzeldir be smile