Hangisi daha makbuldur; yazılar mı yazdıran yoksa iç rahatlatan mı?
İnsan evrimleşe evrimleşe karmaşık bir varlık haline gelmeyi başarmıştır. Bazen istediklerimiz ve ihtiyacımız olanlarla bilinçaltı benliğimizin ihtiyaçları uyum göstermez. Mesela bazı ilişkileri düşünün; toksik ilişkileri… Kendimize zararı olduğunu bile bile bırakamadığımız ilişkileri, kaçan kovalanır diyip geçmeyin… Daha derin sebepleri var evrimleşen insan yaratığının göremediğimiz boyutlarında.
Mesela babasız veya kötü bir babayla büyüyen bir kızı düşünün. Ona zarar veren bir ilişkide bile bırakıp gitmekte çok zorlanır. Buna öz güven eksikliği ve o en derinindeki varlığının bile algılayamadığı boşluk neden olur. Güvenlik duygusunu ararken en güvenemediğine saplanıp kalır. Çünkü hem güvenmek ister hem de karşısındakini sürekli imtihan eder. Onun da gideceğini ona da güvenemeyeceğini kanıtlamak ister adeta. Hayal kırıklığına bir kez daha uğramamak için. Aslında birlikte olmak istemediği birine de bağlanabilir. Görüşmek istemediği halde terk edilme korkusu nedeniyle kendisini karşısındakine bağlayabilir. Ama her an, hem –aslında istemediği için- hem de daima ani bir sınav sürprizi ile öğrencilerini şaşırtmak isteyen bir öğretmen gibi tetikte bekler. Bazen de birlikte olmak isteyebileceği ihtiyaçlarına iyi gelebilecek, ona zararlı olmayan biri ile karşılaşır. Yine çok hızlı ilerlemek ister. Kendi özgürlüğünü kısıtlamak istemediği halde o karanlık bilinçaltı bütün zekasını-sağ duyusunu ele geçirir. İstemese de sürekli karşıdan bir şeyler bekler; zaman, şevkat, bağlılık… Gerçekte bunlara henüz hazır olmasa da, bekler. Kendisinde olmayan duyguları var zanneder, varmış gibi gösterir, karşısından bekler. Alamayınca dünyası yıkılır, yıkıldığını belli eder. Yani kısacası kendine kötü gelecek birinde saplanıp kalır, kötü genelde gitmez çünkü minimumu vererek maksimumu alıyordur ve çok da umurunda değildir. İyi gelecek kişiyi de kendi sabote eder, kaçırır ve karşısındaki terkettiğinde “self fulfilling prophecy” yani kendini kanıtlayan kehanet yine kendini gösterir. Kısacası dünya tatlısı minnoş bir kız ona çok iyi gelebilecek bir ilişkiyi rezil eder. Bilinçaltının gizli hükmediciliğinin örnekleri çoğaltılabilir ama kalbime yakın olduğu için bu örneği vermek istedim…
Hani şu yazı yazdıran insanlar var ya; ruhunuzu sürekli tetikte tutan daima adrenalin salgılattıran… Gizemli davranan, karmaşık görünmek isteyen… (bazen de derininde fos olan) Güvenlik sağlamayan, her sınava tabi tutulduklarında her seferinde başarısız olacak ve “ben demiştim” ile egomuzun sağlam kalmasını sağlayacak fakat kalbimizi paramparça edecek kendini kanıtlayan kehanetler… Onlar yazı için ilhamı sağlar, doğrudur… Fakat o yazı bir türlü kağıda dökülemez çünkü eksiktir hep, emin olma duygusundan yoksundur. İç ferahlatanda da elbette kesinlik yoktur ama en azından açıktır, dürüsttür, nettir; düz olsa da. Bu nedenle yazıyı yazdıran da aslında; odur. İlhamı, fikri, kıvılcımı düşüren başkası olsa da… Tıpkı şimdi olduğu gibi.