Popüler Yazılar

Evren

Önüme bir kitap sayfasından çekilmiş ve altı çizilmiş ingilizce bir paragraf geldi. Yazarı kim bilmiyorum o yüzden hakkını veremeyeceğim ama bana ait olmadığını söylemem yeterli olacaktır. Daha önceleri içinde büyüdüğüm kapalı fanustan çıkıp bunu anlayamazdım ama bu aralar kadın erkek hormonları ve beyinlerinin çalışma şekli ile ilgili olan bilimsel veriler sorularıma daha doyurucu cevaplar veriyor daha açık görüşlü olabilmeme neden oluyor.


Anarşizm

Bir zamanlar Mülksüzler isimli bir kitap okumuştum. En ideal yönetim şeklini anarşizm olarak resmediyordu. Anarşizm varlığında toplumun en küçük birimi olan aile bile farklı bir düzene ait idi. Bu düzende kafama yatan ve yatmayan özellikler bulmuştum. Günümüz Türkiyesinde bu yönetim şekline anlamsız bir özlem duymaya başladım. Canımız sıkıldaydı duygusallık arka planda olsaydı insan ilişkileri daha robotik olsaydı da İNSANLAR ÖLMESEYDİ!!!! Benim gibi düşünen daha yüksek bir ideoloji kisvesi altında gerçekleştirilen katliamları kabul edilemez gören nice insan var. Çünkü hayat, can birinci sırada olmalı. Maalesef ülkemizde ve dünyamızda bırakın canlının değerini insan hayatı bile ön planda değil. Böyle zamanlarda Mülksüzleri okuduğumda yaşadığım aydınlanmayı hatırlıyorum fakat ne fayda. Ben burada bu satırları yazarken canlılar akıl almaz eziyetlere maruz kalıyor. YÜREK OLAN YANAR.


Aşk tanrıçaları

Aşk için savaştığım meydanlarda kalbimi en büyük silahım -kılıcım- olarak kullandım hep, hayallerimi de kalkan… İstedim ki hep kalbimi son zerresine kadar paylaşayım ama hayallerimle ördüğüm kalkan sayesinde en büyük hayalkırıklıklarına hazırlıklı olayım. Plan öyle yürümedi. Kılıcım o kadar çok kırıldı, kalkanımı da yere attım gittim. Ve şimdi bu yaşımda, bu gücümde ve katettiğim bu kişisel gelişim yolculuğumun bu noktasında hayattaki en büyük korkum, ve tek gerçek korkum maalesef kalbimin kırılması olmuş. O cesur kız, kalbini hep öne atan kız gitmiş, korkak kalbini sakınmaya çalışan bir kız gelmiş. 


Temizlik

Hayatımın 33. bininci kilometresinde yaşantımı bakıma almaya başladım. Bence bu bakım için ne geç oldu, ne de erken, tam zamanıydı. İlk önce kendimi tanımakla başladım işe, sınırlarımı öğrendim, eksiklerimi, artılarımı öğrendim verebileceklerimi ve alabileceklerimi bununla sınırlı tutmaya başladım. Sonra çevremi tanımaya çalışmakla devam ettim bakıma. 


Aynı mı? Farklı...

Ben hayatımın büyük bölümünde insanları aynı zannettim. Bu hem naiflik idi, hem de ben merkezcilik. Aynı olmadığımızı hissettiğim her an ben merkezimle davranışlarını kendi doğrularıma oturtmaya çalıştım. Uymayınca da varoluşumdaki derin empati ve özeleştiri yeteneği ile kendimi yanlış, onları doğru gördüm. Aslında durumun farklı olmak olduğunu komik bir şekilde çok zor çözdüm. Komikliklerim çoktur.

Mesela ben hep duygularımı ve düşüncelerimi belli etmenin doğru olduğuna inandım hatta üzerinde düşünmedim içimden geliyorsa, dışıma da çıkmalıydı. Karanlıkta kalmayı sevmediğim için kimseyi karanlıkta bırakmak istemedim. Göremedim ki karanlıkta bırakanlar o gizemi istedi. Kendileri farklı olduğu için karanlıkta bıraktılar. Oysa ben hep bilmek istediğim, bilmemenin en kötü haberden daha kötü olduğunu düşündüm. Başkalarına da bunu uyguladım. Biraz yanıldım. Etrafa dağıttığım net bilgiler bana geri dönmeyince tahmin yürütmek zorunda kaldım. Yine komikliğim saolsun bu tahminler hep en iyimser en iyi niyetli tahminler oldu. Bir kez daha yanıldım.

Mesela ben düşündüğüm yaptığım her şeyi analiz ettim. Niye yaptım, egom muydu beni yönlendiren yoksa içimdeki gerçeklik miydi? Bunları düşündüm. Birilerini kırdığım zaman gecelerce uykusuz kaldım çoğu zaman gereksiz yere geri adım attım. Çünkü madem ki biz aynıydık ve onlar haksız değildi, mutlaka ben olmalıydım!?? Gönül almanın öfkeyle yaşamaktan daha huzurlu olacağını hissettim,  kin beslemedim. Karşımdaki de öyle yaptı sandım, öyle ya biz aynıydık… Mesela ben aşk dünyasında gizemli, peşinden koşulan kadın olamadım. Aşkta mantığın, statejinin yeri yoktu, karşımdaki de bunu yapacaktı ve böyle olduğum için beni takdir edecekti. Hahahaha.. Ne komik kızmışım ben. Gönül işlerinde o kıvılcım ya ilk görüşte vardı, ya da yoktu. Olmayanı oldurmaya çalışıp çıkar elde etmek, yalnızlıktan uzaklaşmak aklıma bile gelmedi. Olduğu zamanda kaybetmemek için çaba sarfetmek… ilk görüşte aşk olur mu dediklerinde, ikinci görüşte aşk olur mu dedim? Buna ilk tanışma demek daha doğru olur elbette. Bana öyle geldi ki  ikinci görüşte aşk diye bir şey yoktur. o olsa olsa mantıktır. Olmasını istediğin insanı karşındakine uyarlamaya veya karşındakini kalıplarına uyarlamaya çalışmaktır. Yine hata ettim;

Baktın ki karşında hissettiğin duygunun tercümesi yok, çekip gitmektir doğru olan. Artık bunu yapabilecek olgunluktayım en azından. Şunu da biliyorum artık en yalnız anım bile karanlıkta olduğum, kendimi yitirdiğim içimden geldiği gibi davranamadığım durumdan çok daha iyidir.

Kendimi ben herkesle aynı zannettim, bu yüzden farklı olmanın güzelliğini gözden kaçırdım ama en azından her an düşünüyorum, her an kendimle beni olduğum gibi görebilenlerle daha iyiyim.